Burada ilk defa siyasi bir yazı yazmaya karar verdim.Düşüncelerimi yazacağımı söylemenin doğal bir sonucu aslında. Peşinen söyleyeyim bu yazıdaki fikirlerimin önemli bir kısmını eşim Pınar ile dün yaptığımız hararetli bir tartışmadan edindim. Dün kendisine hararetle karşı çıkarken bugün fikirlerinin bir kısmını ödünç almaktayım :)
Bu blogda uzunca bir zaman önce Doğan grubunun Vogel Media yı satın almasında ve Level, Chip gibi bağımsız teknoloji dergilerinin yok olmasından ve bilgisayar medyasının tekelleşmesinden bahsetmiştim. O gün bu tekelleşmenin küçüğü yutan büyük balığı, bugün, yutulan balık durumda. Yani Doğan, Boğan iken boğulan olmuş durumda. Ya da en azından dışarıdan durum böyle görünüyor.
Doğan grubu bu ülkede iktidarları düşürebilecek güce sahip medya grubu idi. Refah Partisini hatırlarsak onun düşürülmesinde küçümsenmeyecek bir rolü olduğunu da hatırlarız. Yani Doğan Grubu kendi çıkarları için başkalarını ezmeye çekinmeyen bir grup idi. Hatta kimsenin dokunamadığı ve yıllardır en çok okunan yazarlardan biri olan Emin Çölaşan'ı bile AKP uğruna gözünü kırpmadan harcadı.
Peki, sonra ne oldu? Doğan dan daha güçsüz iken onu kullanan onunla beraber hareket eden AKP gücü eline alınca kendi kadar güçlü bir unsurun varlığından rahatsız oldu ve onu sindirmeye karar verdi.
Doğan Grubunun durumu medya açısından elbette vahimdir ama gruba mensup olan gazeteciler açısından. Yoksa Aydın Doğan ın gücü medyanın gücü değildi zaten. Aydın Doğan da eziyordu şimdi AKP de eziyor. Aslında bakarsanız gücün yer değiştirmesi gibi bir durum bu.Yani dün beni kurt yiyordu bugün çakal yiyor gibi birşey. Yenilen hep aynı yani. Sömürülen, kandırılan, bazı hesaplar uğruna birbirine kırdırılan aynı.
Durum elbette bir kaç vahameti var. Birincisi köşe yazarları. Aydın Doğan AKP gibi belirgin bir ideolojiye sahip değil bu sebeple değerli bazı gazeteciler onun gazetelerinde yer bulabiliyor idi ancak yeni parton ile durum böyle olamayacak gibi. Aydın Doğan ın gücü medyanın gücü değil idi evet, ama en azından grup içinde bazı sesler barınabiliyordu (Elbette bunun da bir sınır var idi. bkz Emin Çölaşan).Satılan gazetelerdeki köşe yazarları ideolojik anlamda uyuşmadıklarından büyük ihtimal ile gazetelerinde kalmayacaklar. Peki ikiyüz küsür bin tirajı olan Milliyet gibi okunan bir gazeteyi nerede bulabilecekler? İşte vahim durum bu.
Bir başka vahim durum ise iktidarın artık çekinmeden önüne çıkan her güce rahatlıkla balyozu indirebilecek güce gelmiş hatta bu gücü çoktan aşmış olmasıdır.
Son olarak ta elbette ideolojik durum var. Artık elimize aldığımız çoğu gazete ve dergi iktidar ideolojisine yakın olarak karşımıza çıkıyor olacak. Doğan grubu da bunu yapıyordu zaman zaman, özellikle de iktidara yaranması gerektiği zamanlarda. Ancak her alanda değil. Örneğin Doğan Grubunda bir Erkek Dergisi hep aynıdır tarz olarak değişmez oysa Turkuaz grubunun elindeki erkek dergilerinin sadece kapaklarına bakarsanız ve Ciner Grubu zamanındaki hallerini düşünürseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Durum ekonomi ve iş dergileri içinde geçerli. Şimdi Vatan grubunda olan Fortune dergisi nasıl bir dönüşüm geçirecek merak ediyorum mesela.
Peki ne yapmak gerek? Boşa çıkacak gazetecilerin tüm bunlara inat birleşip, medya patronları olmadan yeni bir gazeteyi hayata geçirmeleri en akılcı yol kanımca. Zamanında Vatan için durum bu idi. Sabah tan ayrılan bir grup gazeteci bağımsız olarak kurdu ama malesef öyle kalamadı ve Doğan a satıldı. Bağımsız kurulup öyle kalabilecek bir mecra lazım, yoksa öten tek düdük iktidarınki olacak(zaten öyle gibi ya artık) ve Boğulan hiç ama hiç değişmeyecek-yıllardır değişemediği gibi-. Kafasına inecek balyozlardan korkmadan Boğulanların yanında olacak bir mecra umudu ile.... Hoşçakalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder