28 Kasım 2006 Salı

Dijital Fotoğraf Makinesi Alırken Nelere Dikkat Etmeli?

BU YAZININ İKİNCİ BÖLÜMÜNE BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ.
Geçenlerde Hürriyet Gazetesi web sitesinde Pentax K100D Fotoğraf makinesi ile ilgili bir habere verilmiş bir yorum dikkatimi çekti. Yorum "6.1 Megapixel ile yinede amatör bir makine" tarzında birşeyler söylüyordu. Fotoğraf konusunda kendince kurs görmüş, araştırmış ve zamanında bu şekilde düşünmüş biri olarak bildiklerimi veya yeni yeni öğrendiklerimi paylaşmak istedim. Bu yazı ile makine almak isteyenleri biraz olsun araştırmaya ve doğru seçim yapmalarına katkıda sağlamaya yardımcı olma amacındayım. Megapixel meselesi dijital fotoğraf makinelerinde en çok tartışılan meselelerden biri. Aslında bende onun kaliteye etkisini hala araştırıyor ve sorguluyorum ancak bu yazıya yola çıkarken amacım onun herşey olmadığını ortaya koymaktı.Şimdi soruyu tekrar soralım:
Dijital Fotoğraf Makinesi Alırken Nelere Dikkat Etmeli?
1- Kaliteli objektif kaliteli görüntü demektir:
Sadece dijital için değil tüm türdeki makineler için objektif kalite için herşeyden önce gelir. Fotoğrafın keskinliği renklerin doğru algılanması vs öncelikle objektife bağlıdır. Piyasada bulunan Nikon, Pentax, Canon gibi makineler genelde kaliteli objektifler sunarlar, ayrıca Carl-Zeiss lensleri ile Sony Leica lensleri ile Panasonic bu konuda oldukça iddialıdır. Ancak özellikle amatör makinelerde makineden makineye kalite değişebilir bu sebeple aşağıda linklerini vereceğim web sitelerinden almak istediğiniz makinelerin incelemelerini okuyup forumlarda kullanıcılar ile konuşmanız yararlı olacaktır.


2- İkinci önemli unsur: CCD ve görüntü işlemci:
Dijital makineler film yerine CCD bulunur. Kullanılan CCD nin kalitesi (burada kastım kesinlikle megapixel değil) ve buraya düşen görüntüyü fotograf yapan işlemcininiyi olması önemlidir. Burada da yine objektifte olduğu gibi inceleme siteleri yardımcınız olacaktır. Ancak kendini kanıtlamış makineler bu konuda iyidir (birçok üretici CCD olarak Sony nin üreimlerini kullanırlar ayrıca)
3- Megapixel herşey değildir:
Geldik yazıya başlama sebebine. Megapixel görüntünün çözünüllüğünü belirler. Çözünülük ne kadar yüksek ise (yani megapixel ne kadar yüksek ise) kare içindeki noktacıklar (pikseller) daha fazla olacaktır.Örnek vermek gerekir ise: bir parmağı 10 nokta koyarak mı daha keskin ve canlı aktarırsınız yoksa 1000 nokta mı? Bu elbette abartılmış bir örnek ancak temel olarak durum bu. Megapiksel elbette ki kalite için önemlidir ancak fotoğrafı ne kadar büyüterek kullandığınız çok önemlidir. Eğer kartpostal boyutlarında baskı alıyorsanız 10 Megapiksellik bir makine almanız anlamsızdır. Hatta bu durumda 10MP ile 4MP arasındaki farkı kartpostal boyutlarındaki baskılarına anlamanız mümkün değildir. Kısaca eğer sadece önemli anları vs fotograflamayı düşünüyorsanız 3-4 MP yeterli olacaktır hatta artacaktır bile. Örnek vermek gerekir ise 6 MP size A3 boyutuna kadar baskı yapma imkanı tanır. Bu durumda eğer aradaki farkı göremeyecekseniz kullanmayacağınız birşeye yani MP ye boşuna para vermenin bir anlamı yoktur. Profesyonel ve ileri amatör olarak çalışanlara yüksek MP nin fotograflar ile uğraşırken bazı avantajlar sağladığı yadsınamaz ancak dediğim gibi eğer eş-dost fotografı çekmek istiyorsanız aslında 2 MP bile yeterli olacaktır. Yok ben fotograflarımı A3 ten fazla biyitecem diyorsanız o başka tabii.
Malesef Megapiksel olayı firmaların satış stratejisi olarak kullandığı bir olgu haline geldi. Objektif demeye şahit isteyen objektifi olan cep telefonlerına 3 MP koyulmaya başlandı. Buradan çıkardığınız fotografları gerçekten iyi objektifi olan daha az çözünürlükteki makineler ile karşılaştırın. Ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Unutmayın ki özellikle kendini kanıtlamış markaların hemen tüm modelleri yaratılış mamaçları doğrultusunda başarılıdır. Önemli olan hangisinin sizin için ideal oladuğuna karar ki bunun için internnette araştırma yapmanızı öneririm. Bunun için hem türkçe hem ingilizce birçok kaynak mevcut. Ben az bilindiği için Türkçe kaynakları burad yazıyorum:


Let's Go Digital Türkçe: Hem amatör hem de profesyonel detaylı incelemer barındıran bir site.
Diginorm: Tamamen türkçe yayın yapan türünün ilk örneklerinden olan site.
NetFotograf: İncelemeleri olsa da daha çok forum sayfaları ile dikkat çeken site buruda almak istediğiniz makineyi kullanan ya da kullanmış birini bulmanız ve ona danışmanız mümkün olabilir.
Dturk: Geniş forum sayfalarına da yer veren kapsamlı bir dijital fotoğrafçılık portali.

BU YAZININ İKİNCİ BÖLÜMÜNE BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ.

21 Kasım 2006 Salı

Dijital Fotoğraf Makinesi Alırken Nelere Dikkat Etmeli? (2)

Gördüğü yoğun ilgi nedeniyle Dijital Fotoğraf Makinesi Alırken Nelere Dikkat Etmeli? isimli yazıma devam ediyorum. Bu ikinci yazıda bazı pratik noktaları saymaya çalışacağım genelde gözden kaçan ama makineyi aldıktan sonra sinirimizi bozabilecek veya bizi mutlu edecek noktalar. Aslında aşağıda anlatacaklarımın bir kısmını birçok dijital araç için genelleyebilirsiniz.Neyse...Başlayalım...
1- Hafıza kartı:
Bazı markalar örneğin sony kendi özel hafıza kartını kullanıyor bu da diğer aletlerde örneğin video tel vs kullandığınız kartları Sony de kullanamazsınız demek. Makineleri incelerken hafıza kartı tipi alanı görürsünüz makbul olan performanslı kart tipleri CF ve SD dir. Birçok makine bu iki tipten birini kullandığından ileride hafıza kartı kullanan başka bir alet aldığınızda ya da elinizde böyle bir alet var ise, kart yatırımından bir ölçüde kurtulabilirsiniz.Ayrıca bu tip kartları birden fazla üretici ürettiğinde daha uygun fiyatlara alternatifler bulma olanağınız da olacaktır.Tabii bu bir seçim meselesidir örneğin Sony de çok beğendiğiniz özellikler var ise hafıza kartı uyumundan vazgeçmenizde sakınca yoktur. Amacım bunu yaparken bilinçi olabilmenize yardımcı olmak.

2- Pil:
Benzer şekilde birçok marka kendi özel şarj edilebilir pilini kullanıyor. Avantajı çok uzun süre gitmesi. Dezavantajı ise dışarıdayken biterse ve şarj aleti yanınızda olmazsa çekime devam edemeziniz.Ayrıca bu tip piller pahallı olduğundan yedek pil edinmekte masraflıdır. Bazı makineler bildiğimiz kalem pil kullanır. Kalem pil çabuk biter ama şarj edilebilir kalem pil uzun süre idare eder. Bunun için ekstradan pil ve şarj cihazı almanız gerekebilir ama sokak ortasında şarjlı pilleriniz biterse herhangi bir bakkaldan kalem pil alabilirsin.Diğer taraftan şarj edilebilir kalem piller markalara özel pillerden daha ucuz olduğundan yedek pil edinmek kolaydır.Bu da yine hafıza kartında olduğu gibi bir tercih meselesidir.
3- Manuel ve ince ayarlar:
Bazı makineler sırf ileri düzey ayarları barındırdıkları için daha pahallıdırlar. Bu tür makinelere amatör ve pro arası diyebiliriz. Sadece anı fotografı tipinde çekim yapacaksanız bu özelliklere para vermek akıllıca olmayacaktır Ancak fotografı bir hobi olarak ta düşünebilirim diyorsanız aksine bu özellikleri barındıran bir makine edinmelisiniz.
4- Zoom aldatmacası:
Birçok makine de 3x zoom 4x dijital zoom gibi şeyler görürsünüz. İlk söylenecek şey dijital zoom gerçek anlamda zoom değildir, bir yazılım vasıtası ile zoom yaparmış gibi görüntüyü büyütür. Bu da büyük ölçüde görüntüde kalite kaybına sebebp olur. Ben kendi adıma dijital zoom u hiç kullanmadım ve makine seçerken de bunu hiç dikkate almadım.
Diğer taraftan, 3x zoom ne demektir peki? Objektifinizin önüne baktığınızda 18mm-180mm gibi şeyler görürsünüz. Bu rakamlar odak uzaklığını belirtir. Basitçe anlatmak gerekir ise rakam ne kadar küçükse görüş açınız artar. Rakam büyüdükçe görüş açınız azalır ve uzaktaki nesneleri büyütme oranınız artar. Zoom objektiflerde bulunan iki rakam en düşük odak uzunluğu ile en yükseğini belirtir. Bu iki rakamı birbirine bölerseniz işte o 3x 5x vs ye ulaşırsınız.
Mesela 18mm-180mm minimum ve maksimum odak uzunluklarına sahip bir objektif 10x dır. Ancak 28mm-280mm de 10x dır ve bu objektifin uzağı yakına getirme yeteneği daha fazladır. Yani 10x demek ,yaygın kanının aksine, daha fazla zoom yapabilirim, daha uzağı çekebilirim demek değildir. Bu noktaya dikkat etmelisiniz. Özellikle de sabit objektifli kompakt dediğimiz türden bir makine alıyorsanız. Amacınız daha uzağı çekmek ise geniş zoom aralığı yüzünden pahallı olabilecek 18mm-180mm bir makine almak yerine 35mm-220mm bir makine alabilirsiniz mesela (not: rakamlar tamamen uydurulmuştur örnek olabilmesi için). Diğer taraftan geniş kareler çekme niyetindeyseniz 28mm yerine 18mm minimum odağı olan bir makine daha çok işinizi görecektir.


5- Megapiksel Aldatmacası:
Bundan ilk yazıda bahsettim ancak bütünlüğü korumak için tekrar anlatmak istiyorum. Günümüzde yüksek megapiksel=daha iyi, daha kaliteli fotograf gibi bir kanı var. Megapiksel sayısı çözünüklüğü belirtir. Yani aynı görüntüyü oluşturmak için kaç adet minik noktacık kullandığınız söyler size. Elbette noktacık sayısı artarsa keskinlik artar. Ancak eğer kareyi belirli bir boyutun üzerinde basmıyorsanız farkı görmeniz mümkün değildir (ya da kareyi yüzlerce kez pc de büyütmüyorsanız). Örneğin 6 Megapiksel A3 kağıdı boyutunda baskı almak için yeterlidir. A3 den büyük baskı almayacaksanız daha fazla megapiksel için para vermek anlamsız olacaktır.
Önemli olan kaç piksel olduğundan çok piksellerin kalitesidir. Bu da kullanılan görüntü işlemci yazılımdan CCD ye (dijital film de diyebiliriz buna), objektif kalitesine kadar pek çok değişkene bağlıdır Örneğin gerçekten kaliteli bir objektife sahip 6 MP bir makine uyduruk bir objektife sahip 10MP bir makineden çok ama çok daha iyi sonuç verecektir.
Objektif, CCD gibi bileşenlerin kalitesini rakamlarla vs ölçmek zor olduğundan kendini ispat etmiş markaları seçmek hüsrana uğramanızı engelleyecektir.
Fotograf alanında isim yapmış markaları seçmenizi öneririm. Bunlar Canon,Nikon,Pentax,Olympus ve her ne kadar asıl işleri fotograf olmasa da Leica objektifleri ile Panasonic ve Zeiss objektifleri ve birçok üreticiye verdiği CCD leri Sony olarak özetlenebilir. Ayrıca, Fujifilm özellikle bazı modelleri ile adından söz ettirmekte ve kesinlikle kötü bir marka değil, sizi hüsrana uğratacağını sanmam. Samsung da yine son zamanda Pentax ile de yaptığı işbirlikleri ile adından söz ettiriyor. Ancak Samsung un bazı modellerinin mp3 çalar vs gibi özellikler de barındırdığını duydum. Kanımca bir fotograf makinesi sadece bu iş için yapılmış olmalı (hadi en fazla ufak tefen film çeksin). Nasıl fotograf çeken telefonlar gerçekten fotograf makinesi değil ise hem mp3 çalar hem de fotograf makinesi olan bir alet ikisinden birini tam olarak yapmıyordur diye düşünüyorum.Tabii bu kişisel fikrim benim.
6- Makineyi deneyin:
Eğer fırsatınız var ise makineyi deneyin menülerine vs... bakın. Sonuçta en iyi makine sizin en rahat kullanacağınız en çabuk ısınacağınız makinedir bir yerde.

20 Kasım 2006 Pazartesi

Nişanlandımmm!!

Evet işte nişanlandım!!!Artık nişanlı bir blogcu oldumm . İsteme gününde çiçek devrilmesi ve bana kal gelmesi gibi bazı ufak tefek problemler yaşadık tabii. Ama ne yalan söyleyeyim herkese tavsiye ederim. O yüzüğü taktıktan sonra insan kendisini bir farklı hissediyor. Artık eskisi gibi değilim sanki. NİŞANLIĞIM BEN NİŞANLI HA HAAA :)
İnsanın içinden kahkahlarla gülesi geliyor herkese tavsiye ederim yani. Sevgilinizle ilişkiniz onunn ailesi ile ilişkiniz yeni bir boyuta geçiyor adeta. Ama en güzeli artık onun kendini size sizin kendinizi kendisine bağladığının kanıtı olmuş oluyor. Aidiyetinizi belgelemek,kesinleştirmek ve hepsinden önemlisi herkese haykırmak. İşte en güzeli bu onu sevdiğinizi çekinmeden belli edebilmek. Hatta insanların bu sevgiyi gözlerinizde aramasını izlemek işte güzeli bu! Onu seviyorum çok :)
Darısı tüm bekarların başına!!!

31 Ekim 2006 Salı

Nişanlanıyorummm!!!!


Evet, yan fotografta gördüğünüz, hem meslektaşım hem staj arkadaşım olan hanımefendi ile önümüzdeki günlerde nişanlanıyorum . Asıl amacım bu süre zarfında blogcu dan ayrı kalacağımı belirtmekti.Belki merak edersiniz falan . Ancak yazı amacını aşıyor gibi...Biraz daha devam edersem ne kadar heyecanlı olduğumu blogumdan tüm bloculara haykıran bir yazı olacak bu yazı . Baksanıza "gülücük" figürlerine hiç tıklamamış olan ben şimdiden daha 3 adet kullanıverdim. Gidişat bir garip...Heyecan, sevinç... ne arasanız var. Şikayetçi değilim, aksine çok da neşeliyim aslında. Uzun süren bir maratonun son 100 metresine girmiş gibiyim. Bu 100 metre evlilik koşusu olduğuna göre birden engelli parkurda bulabilirim kendimi. Olsun yanımda olmasını en çok istediğim kişi hayatımda, hele hele resmi "takım arkadaşım" olduktan sonra sorun yok.

Heyecanın önemli bir kısmı isteme gününe dair oluyor. Aslında nişan tarihi vs belli olduğuna göre prensipte istemişim Aşkımı, almışımda, öyle görünüyor, ama adet yerini bulmalı o meşhur sözler söylenmeli. İşte bunu düşündükçe göğüs bölgemde atıp duran arsız kasa bir haller oluyor. Hayır soru belli cevap da belli ama ne bileyim işte...

Neyse, durumlar böyle... Sevgi denen o garip ama bir o kadar da güzel duygunun beni getirdiği yerden memnunum, tadını çıkartacağım için bir süre aranızda olamayacağım. Sevgiler.... Darısı başınıza

30 Ekim 2006 Pazartesi

İnternet ve Suç 2:İstenmeyen E-posta (öcünet2)

Internet ile suç baglantisi üzerine düsünmeye devam ediyoruz...Temmuz ayin NTVMSNBC de çikan bir habere göre Kaçakçilik ve Organize Suçlar Daire Baskanligi bünyesinde yer alan Bilisim Sistemleri Sube Müdürlügü son alti ayda 86 suç tespit etti ve 148 kisiyi gözaltina aldi. Sube bilisim suçlarinin artacagini bildirmekte.Peki nedir bilisim suçlari. Istanbul Emniyet Müdürlügü Web sayfasinda ülkemizde en çok karsilasilan suçlar ile ilgili söyle bir liste yapilmis:


Baskalarinin adina e-mail göndererek özellikle ticari ve özel iliskileri zedeleme.

Baskalarinin adina web sayfasi hazirlamak ve bu web sayfasinin tanitimi amaciyla baskalarina e-mail ve mesaj göndermek ve bu mesajlarda da magdur olan sahsin telefon numaralarini vermek.

Kisisel bilgisayarlar yada kurumsal bilgisayarlara yetkisiz erisim ile bilgilerin çalinmasi ve karsiliginda tehdit ederek maddi menfaat saglanmasi

Sirketlere ait web sayfalarinin alan adinin izinsiz alinmasi ve bu alan adlarinin karsiliginda yüklü miktarlarda para talep etmek.

Özellikle Pornografik içerikli CD kopyalamak ve satmak.

Sahte evrak basimi.


Elbette ki bunlarin hepsi haksiz kazanç elde etmek anlamina geliyor. Ancak burada önemli bir suçun olmadigini görüyoruz. Baskalarina izisiz mail göndererek onlari belirli ürünleri almaya veya belirli sayfalari ziyaret etmeye "davet" etmek. Bu izinsiz reklam demek ve yabanci kaynaklarda internet ile alakali en yaygin en önemli suçu teskil ediyor. Öyleki birbirlerini yok etmek için firsat arayan internetin dev firmalari bu olgu ile -ki ecnebice spam deniyor buna- mücadele için beraber hareket ediyorlar.

Spam'in suç olarak görülmemesi aslinda toplumsal bir olgu. Birçok kisi sitesini tanitmak için binlerce mail göndermenin "dogal" ve "normal" birsey oldugunu sayiyor. E bu durumda elbette internet suçu artmis oluyor. Bu konuda dünyada önemli adimlar atiliyor spam'e karsi mücadele inanilmaz bir pazar olusturuyor. Çünkü spam sizin is,güç veya iletisim eglence için ayridiginiz bant genisligini sizden izinsiz harciyor.

Peki spam neden suç olarak algilanmaktan bu kadar "uzak". Çünkü internetten önce de-bu kadar yogun olmasa da- spam vardi, hala da var. Posta kutunuzu açtiginizda kebapçi ilanlari ile karsilasmissinizdir. Bu serinin ilk yazisinda spam in internet ile çiktigini söyledigimiz farkindayim çünkü biz reklamlari spam olarak algilamadik hiç. Ayrica o posta kutusundaki reklamlar bize maddi zararlar vermedi veya posta kutumuzu doldurarak yeni posta almamizi engellemdi. Ancak simdi düsündügümde ilk yazimda yaptigim bu derlendirmenin yalnis olmasa bile fazlasi ile eksik oldugunu kabul ediyorum.

Posta kutusu reklamlari saygisizlikti belki ama hiçbir zaman suç olarak düsünlmedi. Çünkü bizim hehangi bir özgürlügümüzü kisitlamiyordu -reklamlari görmeme özgürlügünden bahsetmek zaten pek olasi degil çünkü-. Yani bu durumda spam ile internet yeni bir suç yaratmis oldu- bir baska degisle ilk yazida vardigimiz sonuçlar geçerliligini korumya devam ediyor-. Ancak posta reklamlari kültürü internetin bu suçu yaratmasina önemli ölçüde destek oldu. Bir baska degisle internete suç ortagi oldu bile denilebilinir.

Yazilarin ana fikri olan "internet öcü müdür?" sorusuna dönecek olur isek, öcüyse bile tek basina degil demek gerek.

Elbette internetin tek suçu spam degil.Ilk yazida söyledigim gibi sonsuz imkan ve kolayliklar sunan bir aracin ayni seyi suçlulara sunmammasi mümkün degildir. Bu hiçbir zaman olmamis ve olmayacaktir da.

Bir sonra ki yazimda suç disinda diger konulara geçerek "öcünet" serisini devam ettirecegim.

30 Eylül 2006 Cumartesi

İnternet ve Suç (öcünet 1)

İnternet bir yandan her alanda hayatımıza girmeye devam ederken bir yandan da çeşitli açılardan "öcü" ilan ediliyor.


"Öcünet" in marifetlerinden birinin de suç yaratmak olduğu düşünülüyor. İnternetin suç ve suçlu yarattığı iddialarını sanırım duymayan kalmamıştır pek. Peki gerçek durum nedir internet bu kadar öcü müdür?


Öcü müdür sorusu geniş tartışılacak bir soru ancak internetin suç ve suçlu yarattığı bir gerçek. Bir düşünsenize evdeki posta kutusunu açtığınızda bir dolu reklam mektubunun kucağınıza dökldüğü oldu mu hiç? Ya da apartmanda her tarafta porno afişler gördüğünüz. Peki alışveriş yaparken acaba nelerle ilgileniyorsunz diye öğrenme maksatlı gizli izleme cihazı buldunuz mu çantanızda? Sanırım soruların cevabı hayır.Ancak tüm bu soruların cevabı artık, internet ortamında evet. Bunun sebebi internet. Evet internet çünkü internetten önce spam e-posta diye birşey yoktu, casusluk evimize odamıza kadar girmemişti. Aman yalnış anlaşılmasın interneti kötülemek değil amacım zaten böyle bir mecrada yayım yaparken interneti kötülemek aptallıktan başka birşey olmazdı. Söylemek istediğim şey şu aslında: yeni bir teknoloji yenilik getirdiğinden yepyeni suç alanları açıyor olması doğaldır. Bunun için o teknolojinin kendisini suçlamak saftiriklik olur. Otomobilden sonra da otomobil hırsızları türemiş, uçaktan sonra uçak korsanları vs... peki o zaman otomobil suçlu mu yaratmış oluyor yani?


Diğer taraftan internetin suç işlemek için oldukça cazip bir teknoloji olduğu da bir gerçek. Birkaç tuşa basarak ve doğrudan kimsenin canına ya da malına zarar vermeyerek -en azından verdiğiniz zararı doğrudan görmeyerek- "kolayca" suç işleyebiliyorsunuz. Örnek vermek gerekir ise bir insanın öldürülmesini emretmek gidip onu öldürmekten görece daha kolaydır, hele hele infaz gözünüzün önünde olmuyorsa. İnternette suç işlemek te buna benzer bir yapıda. Yani bir siteyi çökertiyorsunuz belki milyonlarca dolarlık bir zarar veriyorsunuz ama bunu sadece birkaç tık ile yapıyorsunuz. Daha Basit bir örnek vermek gerekirse Türkiye de bir dönem sırf zevk olsun diye hotmail e-posta hesaplarını kırıp izinsizce başkalarının postalarını okuma furyası var idi. Bunu yapanlar çoğunlukla çocuk denecek yaştaki kişilerdi. Onlara göre bu bir eğlence idi. İnternetin yeni bir kavram olmasından dolayı onunla ilgili ahlak kurallarının gelişmemiş olması da suç bilincinin oluşmamasının sebeplerinden. Bu çocuklar başkalarının mail adreslerine bakarken bunun bir suç olduğunu kişisel hakka tecavüz olduğunu akıllarına bile getirmemişlerdi. Elbette ergen olmalarının bununla ilgisi olabilir ancak bu furya da sadece ergenler yoktu. Hem sadece böyle olsa bile bu insaların gidip komşularının posta kutusundan mektup çaldığını hiç zannetmiyorum.


Burada internetteki suç ile ilgili bir başka fark ortaya çıkıyor. Risk in az olması. Nette işleyeceğiniz en büyük suçta bile yakalanma riskiniz gerçek hayatta işleyeceğiniz bir suçta yakalanma riskinizden çok daha az- en azından bugüne kadar öyleydi-.


Kanımca yinede tüm bunlar interneti "öcünet" yapmaya yetmez. İnternet bize sonsuz ve sınırsız olanaklar sunuyor. Tüm dünyayı ayağımızın altına seriyor. Netin tek yaptığı bunu yaparken suçlu suçsuz ayırdına gitmemesi.


not: internetin "öcülüklerini" öcünet yazı dizisi ile paylaşmaya devam edeceğim.